Hatay Günlüğü

Blog’u yazmaya başladığıdan beri de gezdiğim gördüğüm yerleri tattıklarımla beraber anlatmaya çalışıyorum, biliyorsunuz. Son dönemde yapmış olduğum Balkanlardaki ziyaretlerimi bir türlü toparlayamış olsam da bunu elimden geldiğince sürdürmek niyetindeyim. Türkiye’de yemeklerini tatmak-görüntüleyerek paylaşmak istediğim yerlerinin başında geliyordu Hatay. Mersin’de büyüyüp onca zaman gidememiş olsam garip de olsa, bana çok da uzak olmayan bu mutfağın gastronomi turu için ideal olduğu konusunda kimsenin itirazı olmaz sanırım.
İfsak‘a temel fotoğrafçılık eğitiminin devamı olan proje başladığından beri kendim gibi sadece fotoğraf çekmeyi değil, aynı zamanda gezmeyi ve yemek yemeyi de sevenleri tanımış oldum. Oradaki arkadaşlarımı daha fazla gezmek ve yemek yemek isteği/ vaadiyle ile Hatay’a gitmeye teşvik etmem de çok zor olmadı 😉
 
Geziye çıkmadan önce hazırlıkları ihmal etmedik tabi: daha önce oraya gitmiş/yaşamış arkadaşlarla konuşuldu, internetten araştırma yapıldı, diğer bloggerların sayfaları incelendi, Jale Balcı’nın “Antakya ve Yemekleri” kitabından notlar alındı. Sonuç olarak yapacaklarımız konusunda az biraz bilgi sahibi olmuştuk ama yaşayıp görmek daha farklı olacaktı (Blogger notu: farkındayım uzunca bir yazı oldu, ancak daha sonra gitmek isteyenler için tüm deneyimlerimizi paylaşmadan içim rahat etmedi).

İstanbul’daki trafik çilesinden kurtulup, akşam uçağıyla gittik Antakya’ya (bir hatırlatma: Hatay ilin; Antakya merkez ilçenin adı). Önceden rezervasyon yaptığımızdan araba kiralama ile ilgili sıkıntı yaşamadan şehre doğru yola çıktık (burada benzin deposu boş alınıp, boş teslim edilmesi isteniyor, hazırlığınızı ve hesaplamalarınızı yapmadan önce kontrol etseniz iyi olacaktır).
Hatay_LiwanOtel

Konaklama için Hatay’da kaldığımızı hissettirecek karakteristik bir otelde kalmaya karar verip,  rezervasyonumuzu Liwan otelde yaptırmıştık (önceleri banka olarak kullanılan taş bina, ilk Suriye Cumhurbaşkanı’na evsahipliği yapmış, 2005 yılında  yapılan restorasyonunun ardından otel olarak kullanıma açılmış).

 

Hatay_kralkunefe
Eşyalarımızı odalara bırakıp deyim yerindeyse kendimizi Antakya sokaklarına attık. İlk durak okuduklarımızdan ve tavsiyelerden yola çıkarak meydandaki “Kral Künefe” oldu. (Bilmeyenler için bir dip not: İstanbul’daki çoğu künefecinin tersine, güneyde künefe porsiyonluk çanak yerine büyük tepsilerde hazırlanır. çoğunlukla altında kısık yanan ateş sayesinde sıcak tutulan künefeye gene sıcak olan şerbeti dökülür ve servis edilir.)

Saatin geç olmasından olması muhtemel Kral’daki künefe beklediğimizden daha kuruydu; peyniri az ve şerbeti fazlaydı. Beklentilerimize tam karşılamamış olsa da İstanbul’da yediğimiz çoğu yere göre tabii ki çok daha iyiydi tadı, o kısmı tartışılmaz.
Sabah için planımız gün doğumunda tüm şehri görebileceğimiz yüksek bir noktaya çıkmaktı. Stauris Dağı yamacında olan Aziz Petrus (St. Pierre) Kilisesi’ni gözümüze kestirmiştik. Oraya gittiğimizde ise, bütün şehri algılamak için doğru yükseklikte olmadığına karar verdik (restorasyonu devam ettiğinden kiliseyi de gezemedik). Çalışanlardan dağa çıkış yolunu öğrendik. Uzun sürmeyen araba yolculuğundan sonra baz istasyonlarının da kurulu olduğu mevkiden Antakya’yı uçsuz bucaksız görmek ve fotoğraflamak imkanı bulduk. 
hatay_panaroma

Güneş yükselmeye başladığında otelimize dönüp, yöresel tatlarla zenginleştirilmiş açık büfe kahvaltıya oturmuştuk bile. Çökelek salatası, sürk peyniri, diğer peynir çeşitleri, biberli ekmek, mamul vs gibi farklı lezzetleri tattık. (o kadarki, fotoğraf çekmeye halimiz yoktu:))


Hatay_ArkeolojiMuzesi1
Fotoğraf makinelerini alıp otelden çıkıp, Cumhuriyet Meydanı’ndaki Arkeoloji Müzesi’ne gittik. 1948’den beri hizmet veren müzede farklı dönemlere ait eserler sergileniyor . 



Hatay_arkeolojimuzesi_mozaik

Çoğu taban mozaiği olan Roma devrinden kalan mozaikler mitolojik sahneler, bitki ve hayvanların yanısıra geometrik motiflerde yeralıyor. Müzeyi gezerken bazı hollerin ziyarete açık olmadığını, buradaki mozaiklerin bakımlarının yapılarak restorasyonu devam eden St. Pierre Kilisesine (müzesinde) sergilenmeye başlayacağını öğrendik.

 
Umarım en kısa zamanda restorasyon tamamlanır da rahatça ziyaret etme fırsatı doğar (aklınızda bulunsun: müze kart geçerli, müzenin girişinde hediyelik eşya satışı yapılan bir alan mevcut).
Hatay_SavonOtel

Sabah kahvesini – lise arkadaşım Başaran’ın önerisiyle- Savon Otel‘ de içmeye karar verdik. 

Sabun imalathanesi olarak 19 yüzyılda inşa edilmiş olan binanın orta avlusunda lokumla ikram edilen türk kahvesi güzeldi.
Kurtuluş Caddesi üzerinden Uzun Çarşı’ya doğru yola çıkmışken Liwan Otel’de önerisini aldığımız cam evine uğradık (iyi de etmişiz :))
Kurtuluş Caddesi’nin ara sokaklardan birinde olan “Antik Cam Evi”, diş hekimi Şadi Asfuroğlu’nun tarafından aile yadigari olan evi atölyeye dönüştürmesiyle bugünlere gelmiş. Şadi Bey’den gözyaşı şişesinin hikayesini, camın öyküsünü dinledik. Bir dahaki gelişimize cam üflenmesini izlemek ve daha fazla muhabbet etmek için sözleşerek atölyeden ayrıldık.
Ve sırada Uzun Çarşı’yı dolaşmak, fotoğraf çekmek hem de listelerde yazılı olanları almak vardı. Uzun Çarşı, Asi Nehri’nin doğusunda yeralan geleneksel bir merkez. Yayalaştırılmış sokaklar boyunca baharatçı, gümüşçü, ayakkabıcı, kasap, bakırcı ve daha sayamayacağım çok farklı sektörleri bulabildiğiniz bir cennet aslında. 

Hatay_UzunCarsi
Daracık bir sokaktan yürürken bir anda kendinizi bir iç avluda bulmanız yada baharat kokularıyla kendinizden geçmeniz mümkün. 
Bizim gibi fotoğraf çekmeyi sevenler için ise bulunmaz bir nimet olduğunu belirtmeye gerek yok 🙂


Hatay_MisirliogluBaharatcisiMeydan Cami’nin önündeki alanda (baharatçıların yoğunlaştığı yer diyebiliriz) biraz zaman geçirip, yerel halkı gözlemle işlek olan Mısırlıoğlu Baharatçı’sında karar kıldık, listedekileri almak için. Yöresel olarak beyaz tahin, nar ekşisine ek olarak sumak, nane gibi baharatlar aldık. 

Sahibi Oktay Bey’den aldığımız tavsiye üzerine Turunçlar Et Kasabı’nın yolunu tuttuk. İstiklal Caddesi ile Uzunçarşı arasında yer alan küçük bir kasap aslında. Daracık bir merdivenden asma kata çıkılıyor, öyle konforlu bir mekan da beklemeyin, hasır taburede oturup, yemeği üstünde muşambadan örtü olan masada yiyorsunuz. Yemek için de seçenek az; kağıt yada tepsi kebabından birinde karar kılmanız gerek. 

Hatay_TurunclarKasabiTepsiKebabi1



Seçimimiz pek çokları gibi tepsi kebabı. Soğan, domates, yeşil biber, maydanoz ve baharatlarla çeşnilendirilen satır kıyması tepsiye yayılıp üzerine domates ve biber yerleştiriyor, sonrasında pişirim fırınına gönderiliyor. 25 dakika sonra üzeri pide ile örtülmüş bir şekilde önünüze geliyor. 

Hatay_TurunclarKasabiTepsiKebabi3
Etin yanında isteyeceğiniz içecek ise bakkaldan temin ediliyor (Blogger notu: yanında gelen odun pidesiyle o kadar iştah açıcıydı ki, fotoğraf çekerken bir yandan başlamamak için kendimi zor tuttum).

Hatay_TurunclarKasabi
Yemek bittiğinde ise gelen tavşan kanı çay yorgunluk, uykusuzluk falan bırakmadı.

Daha fazla künefe yemek istesek de midede yer kalmadığından sonra yemeye karar verdik. Günün başında gitmeyi düşündüğümüz Harbiye Şelaleler’ine gitmeyi de gün ışığının bitmek üzere olması sebebiyle bir sonraki güne erteledik.

Hatay_OrtodoksKilisesi

Bu ertelemenin ardından şehri daha fazla algılamak için arabayla dolaşmaya kararı aldık. Araba otele yakın bir sokağa parkedilmişti. O tarafa doğru giderken yayalaştırılmış olan Hürriyet Caddesi üzerindeki Ortodoks Kilisesini ziyaret etmek istedik ancak bakımda olması sebebiyle bu isteğimiz de sonuçsuz kaldı (daha önce başka bloglarda görmüş olduğum kilise çanı ve cami minaresi aynı kadraja sığdırma hayali bu seferlik rafa kalkmış oldu).

Hatay_ProtestanKilisesi

Otelin paralel sokağındaki Protestan Kilisesi’ni ziyaret edebildik. Fransızların döneminde Suriye Bankası olarak kullanılan bina, Güney Kore Kwong Lim Metodist Kilisesi tarafından satın alındıktan sonra 2000 yılından itibaren kilise olarak cemaatin kullanımına açılmış. 

Görevli çıkmak üzereyken gittiğimizden kısa sohbet edip ayrıldık. Şatafatlı dekorasyondan uzak sade bir görüntüsü olduğunu söyleyebilirim.
Arabayla Asi Nehri’nin batısına geçip, Atatürk Caddesi boyunca uzanan modern perakendenin ve etrafındaki konut alanlarının içinde gezindik. Cumartesi akşamüzerinin kalabalık sokaklarına ara vererek otele geri döndük. 
 
Akşam yemeği için, otelin yan tarafındaki “Antakya Evi“nde rezervasyon yaptırdığımızdan sıkıntımız yoktu. Beklenmeyen bir şekilde rezervasyonla ilgili bir sıkıntı yaşasak da üzerinde durmayıp  vereceğimiz siparişe/deneneceklere odaklandık. 
 
Denenecekler listesinde tuzlu yoğurt, tabii ki humus vardı; tavsiyem üzerine zeytin salatası ve cevizli biber odu. Siparişlerimiz, beyaz meze tabaklarında havuz oluşturacak şekilde koyulmuş, havuzda ise yörenin olmazsa olmazı zeytinyağı eklenmişti. (Pidenizi önce zeytinyağına batırıp, çatalınızla mezeden bir lokma alabilme özgürlüğü var yani ;))
Hatay_AntakyaEviTuzluYogurt
Mayalanmış yoğurdun karıştırılıp fazladan tuz eklenmesiyle yapılan ‘tuzlu yoğurt’ çeşitli çorbalarda ve yemeklerde kullanılsa da bence rakının yanına çok yakışan bir meze.
 



Hatay_AntakyaEviMezelerHumus pürüzsüz, krema kıvamında; beyaz tahinle hazırlandığından olsa gerek rengi çok açık. 

Cevizli biber tahmimizden daha acı, diğerleri kadar rağbet görmedi. Ama kısa sürede ılık gelen pideyle birlikte masanın üzerindekilerini afiyetle mideye gönderdik 🙂

Hatay_AntakyaEviSamOrugu

Ara sıcak tercihimiz şam oruğu (içli köfte) oldu.

 






Menüde kağıt, tepsi kebabı dahil farklı kebap ve ızgaralar var (öğlen muhteşem tepsi kebabını tatmış olduğunuzdan) mekanın özel kebabından sipariş ettik. Et kıymasının içinde kaşar peyniri ve kırma yeşil zeytinle servis edilmişti (blogger notu: yemeklere kötü diyemem ama turistik olduğundan aradığımız tadı bulamadık desem daha doğru olur).
 
Yemekten sonra hedefimiz, tahmin edeceğiniz üzere, yeni bir yerde künefe yemek. Bunun için ise gözümüze kestirdiğimiz, meydana hakim konumdaki “Hatay Künefe”. 

Hatay_HatayKunefeHava hala çok güzel olduğundan dışarıdaki masalar dolu. İçerde bir masa bulup siparişi verdik (kadayıf tatlısı da sipariş edebilirsiniz). Künefeyi yanında dondurma veya kaymakla isteyebiliyorsunuz. “ben çok tokum, ama gene de yemek isterim” derseniz de yarım porsiyon imkanı var.  Şerbetinin miktarı uygun, peyniri kıvamında, tam yenilecek halde yani (gece gece yedik künefeyi sizin anlayacağınız).

 
Pazar gününe çan sesiyle güne uyanıp, otelde yöresel tatlarla zenginleştirilmiş kahvaltının ardından yola çıktık. Günlük planımız ise Samandağ tarafındaki köyleri ve diğer önemli yerleri görmekti.
 
Türkiye’deki tek Ermeni köyü olan Vakıflı’ya gittik önce. Antakya merkezine yaklaşık yarım saatlik mesafede olan köy, Akdeniz’i gören bir tepe üstüne kurulu. Köy meydanında çay içmek istedik ancak bakkalın yanındaki dolu olan kahvaltıcıdan başka oturacak bir yer yoktu. biz de biraz soluklanıp kiliseye yöneldik. Bu arada bakkalda köydeki kadınlar tarafından yapılan ve çoğunlukla narenciyeden üretilmiş şerbet, reçel ve likörler satılıyor.  Pazar ayini sonrası çocuklar bahçede koşturuyorlardı. Kapıdaki yaşlı amca “hoşgeldiniz çocuklar” deyince muhabbet başladı. Hal-hatır sonrasında izin isteyip kiliseye girdik. 100 yıl önce sabunhane olarak inşa edilen bina 1990larda bakım-onarım görüp cemaatin kullanımına açılmış.
Hatay_VakifliKoyu

Sonrasında Samandağ sahili gören bir yerde arabayı bırakıp yürüyüş yapıp, fotoğraf çektik.

Hıdır ağacının olduğu Hıdırbey köyünü görmekten vazgeçip Titus-Vespasianus tüneline doğru yola çıktık.

Tünel’e girmeden önce çay yanında birşeyler de atıştıralım diye düşünüp girişteki Şahin Tepesi’ne oturduk. Özhan’ın mutfaktaki tespitleri olumlu olunca da biraz meze ve çay siparişini verdik. 

Hatay_SahinTepesiMezeler

Masaya gelen humus, zeytin salatası, abagannuş ve tabiki pidenin tadı tahminimizden de daha güzeldi. Masayı bırakmak zor olsa da gün ışığını dikkatli kullanmak adına biraz muhabbetin ardından tünele yöneldik.

Hatay_TitusTuneli

Samandağ’ın kuzeyindeki Çevlik Mevkii’nde yer alan Tünel, iç limanın sel suylarıyla dolma tehlikesine karşı imparator Vespasianus zamanında dağın delinmesine karar verilse de oğlu Titus tarafından tamamlandığı için Titus Tüneli olarak biliniyor. 1350 metrelik tünelin 130 metresi dışındaki kısmı açık tünel. Alana gene müze kartı ile girmek mümkün (fotoğraflarla ilgilenenler için dip not: profesyonel kabul edildiğinden tripot kullanımına izin verilmiyor).

Hatay_MezarKayalik

Tünelin yan tarafında kaya mezarlarının olduğu bir alan var; en bilineni ise halk arasında “beşikli mağarası” diye bilinen oyuğun dibindeki. Mağaranın içinde ise kayalara oyulmuş onlarca mezar bulunuyor.

 

Güneş batmaya, bizde de deniz kenarında Akdeniz’in doğusunda batırmaya niyetliydik. Göz alabildiğince uzanan kumsalda, futbol oynayanlar, balık  tutanların arasına indik. Ayakkabıları çıkartıp, pantolonları sıvadık ve sahil boyunca yürüdük. Güneş kızıllığının da bitimiyle hava soğuduğunda keyfi de sonlandırmak zorunda kaldık.
 
Şahin Tepesi’ne geri döndük, keyifli yudumladığımız çayın ardından önceki tecrübemizden yola çıkarak başka bir yerde akşam yemeği yemekten vazgeçip öğlenki mezelerden sipariş ettik. Balık olarak lagosun olduğunu duyunca çok da tereddüt etmeden siparişe ekledik. 
Hatay_SahinTepesiBalik

Mezeler gene pide eşliğinde geldiğinde fazla nazlanmadan başladık yemeğe. Hemen ardından zeytinyağında kızarmış mis gibi lagos geldi masaya. (benim için Mersin-Narlıkuyu ile özdeştir Lagos; oraki ızgara haline alışkınım, o sebeple zeytinyağında kızarmış olması garip geldi ama tat iyi olunca fazla düşünmedim bile).

Vakit geçiyordu; hepimizde son bir kez daha künefe yeme fikri olunca olunca hesabı hızlıca ödeyip Antakya merkeze geri döndük.
Bir önceki geceden sevdiğimiz Hatay Künefe oluyor tercih edilen adres, tabii ki çay eşliğinde. Tam kalktık kalkacağız derken FB-GS derbisinin bittiğini, Fenerbahçe’nin galip geldiğini öğrendik. Antakya sokaklarında bir bayram havası oluştu. Ancak bu durum, uçağın kalkışı yaklaştığından bize büyük sorun yarattı. Akıllı telefonlardaki harita yardımıyla ara yollardan havaalanına gitmeye karar verdik. Bazı yolların haritada olup gerçekte olmaması bizi aksiyon filminin ortasına düşürse de; sıkı bir koordinasyonla son saniyede yetiştik havaalanına. Kiralama şirketinin yönlendirmesi ile arabayı otoparka bırakıp anahtarı teslim ettik (arabayı teslimde kontrol etmemeleri garipti). 

Ve İstanbul’daki rutine geri döndük.
 
Sonuç olarak; iki günlük ziyaretimizin sonunda ayırdığımız vaktin az olduğuna, daha ziyaret edilecek humus-baklacılar, künefe malzemesi satan dükkanlar, defne sabuncuları ile (liseden arkadaşım Gül’ ün tavsiyesi olan) “Çınaraltı Künefe-Yusuf Usta” başta olmak üzere denenecek nice künefeciler ve borani gibi tadılacak farklı yöresel yemekler olduğuna kanaat getirdik. 
Hatay_Geziciler

Blogger’ın teşekkür notu: Bu eğlenceli geziyi birlikte gerçekleştirdiğimiz Pınar Aybek ve Özhan Özde’ye katılımları için teşekkür etmeden bitirmek istemem. Yazıdaki fotoğrafların yarısı Özhan’ın çekmiş olduklarıdır, bu konudaki paylaşımları için de ayrıca teşekkürler. 

Hatay Günlüğü” üzerine 5 yorum

Özhan Özde için bir cevap yazın Cevabı iptal et